zeyl

Name:
Location: istanbul

Friday, June 02, 2006

talim terbiye

Risale-i Nur'u yeni okumaya baslayan kardeslerin bir kismi anlayamadiklarini soyler, sebep olarak da kelimelerin anlamlarini bilmediklerini ifade ederler. "evet oyledir, yavas yavas anlasilir" dense de az bir kismi okumaya devam eder.

Gecen gun NurPenceresi'nde Necmi Ilgen Abi'nin Edirne'de, Tarihce-i Hayat'tan yaptigi bir sohbeti dinledim. Necmi Agabey de Risale-i Nur'u yeni okumaya baslayanlarin anlayamiyoruz demelerine karsi soyle diyor (aklimda kaldigi kadariyla):
Bir gence 23. Soz'un, Birinci Mebhasi'nin Ucuncu Noktasinda, tevekkul eden ve etmiyenin misallerini anlatan temsilin basini okumus. " Vaktiyle iki adam; hem bellerine, hem baslarina agir yukler yuklenip, buyuk bir sefineye bir bilet alip girdiler. Birisi girer girmez yukunu gemiye birakir..." Demis: bel, bas, yuk, bilet.. anladin mi bunlari? "Evet anladim" demis genc. "Ama sefineyi bilmiyorum" Necmi Agabey' de demis, "Sefine gemi demek. Bak simdi sen sefinenin ne oldugunu ogrendin. Bizim vazifemiz de ilim, ogrenmek degil mi? "

Aslinda ne kadar acik ve farkedilebilir bir sey oyle degil mi? Evet, 23. Soz'de Ustad'in belirttigi gibi insanin vazifesi "taallumle tekemmuldur, dua ile ubudiyettir". Evet bilmek taallum etmek degildir. Yalnizca bildiklerimizle devam edip, bildiklerimiz uzerinden anladiklarimizla yasayacak olsaydik, Cenab-i Hakk bizi hayvanatin ogrenmeye en muhtaci olarak yaratmazdi.

Anlayamadigimiz noktada sorup, arastirip, anlayacak cihazat ile donanmayi hedeflememiz bizim asli vazifemiz ve kullugumuzun geregidir.


-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Necmi Agabey'in ayni derste hos bir nuktesi: Eskiden sihhat-i imdadiye vardi, sihhat icin imdada kosardi. Sonra, cankurtaran oldu baktilar ki can kurtulmuyor, oluyor adam. Sonra da ambulans yaptilar, boyle ambalaj gibi bir sey. Yabanci. Bu isimlerle yetisen nesil nasil anlasin asil kelimeleri... :)

Thursday, June 01, 2006

bir hadis(e) uzerine.


"Dunya mu'minin zindani, kafirin Cennetidir."
Bu Hadis-i Serif'i hemen hepimiz duymusuzdur. Bu hadisi ilk duydugumda, aciklamasini da soyle duymustum: Mu'minler bu dunyada eziyet cekerlerken kafirler ferah icinde yasarlar.

Bu bana cok mantikli gelmisti. Mu'min'in kusurunun cezasini Cenab-i Hakk kader kalemiyle basina bir musibet gonderip veriyordu, ta ki mahkeme-i kubraya (buyuk mahkemeye) kalmasin. Cezasini bu dunyada gorsun, ahirete yuku hafiflemis olarak gocsun. Kafirin hatalarinin, gunahlarinin ve kufrunun neticesi olarak cehennem verilecegi icin bu dunyada musibetlerle yuku hafiflemez, aksine yaptigi iyiliklerin karsiligi olarak dunyevi zenginlik ve ferahlik verilirdi. Dunyayi isteyene dunya verilir hesabi. Gunahlarinin ve kufrunun agirligi mahkeme-i kubraya birakilirdi.

Bunu tasdik ediyordum evet ama isin bir de su boyutu vardi. Mu'min insan mutlu insan, manevi olarak zangin olan insan idi. Zindanda filan degildi. Inanmayan ise kufrun ve sirtini her seyin sahibine dayamamanin, yani tevekkulsuzlugun getirdigi manevi agirlik icindeydi. Yani cennet filan degildi.

Bu boyle aklima takilirdi, ve hadisin diger boyutunu da tasdik ederdim. Derken gecen gun 10. Lem'a'yi okurken daha once farketmedigim bir bicimde farkettim ki, Ustad Bediuzzaman benim kafama takilan soruya orada aynen cevap vermis:

"Dunyada su mu'min, kismen kusuratindan (kusurlarindan) cezasini gordugu icin dunya onun hakkinda bir dar-i cezadir (ceza yeridir). Dunya onlarin saadetli ahiretlerine nisbeten bir zindan ve cehennemdir. Ve kafirler, madem Cehennem'den cikmayacaklar. Hasenatlarinin (iyiliklerinin) mukafatlarini kismen dunyada gordukleri ve buyuk seyyiatlari (gunahlari) tehir edildigi cihetle (ertelendigi icin), onlarin ahiretine nisbeten dunya Cennetleridir. Yoksa mu'min bu dunyada dahi kafirden manen (mana yonuyle) ve hakikat nokta-i nazarinda (gorusuyle) cok ziyade mes'uddur (mutludur)."

Demek mana nispet etmekle aciga kavusuyormus. Cok sukur Rabbim karsilastirdi.